MÜCAHİD BİR KÜRT KADINI; KARAFATMA (FATA REŞ)
Sezai Kırlangıç

Geçmiş günümüze ışık tutucudur, ‘şimdi-bu an’ eksikse tamamlanması icap eden, yanlışsa doğru istikamet bulması gereken, doğruysa mükemmelleşmesi gereken durum arz eder. Kürtlerin Müslüman bir millet oluşu ve yine Müslüman milletlerin kadın anlayışı üzerine zirve noktalarda bulunuşu elbette halimizi işaretlemekte en önemli amil olacaktır. Çünkü düne baktığımızda Muhaddise âlime kadınlar, medrese eğitmeni hüviyetinde onlarca âlim yetiştirmiş müderris hanımlar, ‘Bey’ mahiyetinde idarede görev almış, kılıç çekerek kahramanlık destanları yazmış hanımlar vardır Kürt’ün tarihinde.
Günümüze bakıp; son yüzeli yıldır estirilen Batılılaşma-yabancılaşma faaliyetleri ve yine Siyonist-Haçlı terörünün Müslüman milletlerin içine soktuğu gayri ahlaki düşünce ve nizam sebebi ile çirkef içinde gördüğümüz kadını değerlendirmeye ve bununla ‘Kadın’ meselesine değinmeye kalkışmak Türk kadını kadar Kürt kadınına da haksızlık olacaktır. Nihayetinde O, bunca çirkefin kendini kuşatmasına ve yozlaşmış bazı anlayışlar üzerinden sözde ahlakilik adı altında baskı altında tutulmasına rağmen duruşu, ahlakı, samimiyeti, çilesi, öfkesi, iffeti ile tam bir İslam kadınıdır, Müslüman kadındır. Bu olmak ve olmak mecburiyetindedir. Bunun sayısız örneği tarihte ve şimdi mevcut haliyle vardır. Sokağın cemiyetin görünen kısmı olduğu lakin sokağın ar-edep açısından mahcubiyet getirmesi hasebiyle hakiki ve orijinal Türk ve Kürt kadınlarının ulvi bir ahlak çerçevesinde manevi bir korunma içgüdüsüyle sokaktan uzak durması hasebiyle ‘görünen işin çirkef kısmı’ olmuştur ki buda sayısı üç beş bini geçmeyen, bir kitleyi meydana getirir. Ancak batıcı laik eğitimin getirdiği ‘ürkütücülük’ sebebi ile on binlerce Kürt kadını eğitim almaktan mahrum olduğundan ‘dehasını, yiğitliğini, ‘Din’i Mübin’ çerçevesinde çokta kullanamamıştır. Batılılaşma faaliyetleri ile birlikte cehalet tüm Anadolu’yu sardığı gibi tüm ‘Kürdistan’ı da sarmıştır. Hatta daha kötü olarak bir yok sayma ve inkârla, varlığı dar bir alana ‘tam bir mahrumiyet’ alanına sokulmuştur. Yazımızın muhtevası hem inkârı, hem dönüştürmeyi, hem imhayı, hem de asimileyi rahatça görebildiğimiz bir isimi Müslümanlara hatırlatmak olacak. Rejimin aydınları tarafından Türk addedilen(ki olsa ne olur olmasa ne olur, pis bir ırkçılığın, ayaktakımı goyguculuğunun iğrençliği işte), oysa katıksız bir Kürt olan(buda bir marifet değil ya, ahmağın inkârı, cevap doğuyor), hem bir mücahide kadın (ki laik batıcılar bunu da inkâr eder, sanırsınız Kara Fatma 1800’lerde mühim bir Kemalist) hem de bilge bir yiğitti.
Peki, bahsini ettiğimiz bu Kara Fatma (Fata Reş) kimdir?

Önde gelen Kürt kadınları arasında en tanınanlarından biri olup; cesaretiyle, yiğitliğiyle, otoritesiyle ve duruşu ile birçok dergi ve gazeteye konu olmuş, herkes tarafından övgüyle methedilmiştir. Kürt kadın tarihinde önemli bir yer tutan Fata Reş Xanim(Bazı Kürt bölgelerinde Fata Nêr - Erkek Fatma olarak bilinir) Toroslarda bulunan Revandiz'de yaşayan Maraşlı aşiret reisi olup, l9. Yüzyıl ortalarında Kırım Savaşı dolayısıyla 300 süvarinin başında İstanbul'a gidip Sarayla görüşmeler yapmış ve Ruslara karşı savaşmaya hazır olduklarını belirtmiştir.
Ortaya koyduğu cesareti ve kahramanlığından dolayı 1853-1856 yılları arasında katıldığı Osmanlı - Rus savaşlarından dolayı “Kürd Mücahidi” olarak meşhur olmuş İslam ordusu saflarında Rus yayılmacılığına ve emperyalizmine karşı direniş göstermiş ve Din’ü devlet için birçok er kişiden daha yiğitçe davranmıştır. Bu tavrı ve çıkışı onun halk arasında sevilmesine ve destanlaşmasına sebep olmuştur.
Osmanlı son dönem aydınlarından Mithat Efendi, Kırk Anbar adlı dergisinde Amazonlar adı verdiği birçok ünlü kadının yanı sıra ünlü Kürt mücahidesi olan Kara Fatma'ya da yer verir. Kitapta Kara Fatma’ya dair birçok olay anlatılmış ve onun yiğitliği, dehası, bilgeliği vurgulanmıştır. Bunun yanı sıra, o dönemdeki gazeteler de sayfalarında bu Kürt ve Müslüman olan mücahideye genişçe yer vermişlerdi. O dönemde yayımlanan El Vakai el-Mısriye Gazetesi, 4 Kasım 1877 tarihli ve 730 sayılı nüshasında bu mücahide prenses hakkında şunları yazmıştı: "Ordu komutanlığı yapan Kürt prensesi ile çok konuşuldu. Ancak İstanbul'dan edinilen bilgilere göre, bu prensesin adı Kara Fatma'dır. Osmanlılar, Forzim. Tepe'ye saldırırlarken Kara Fatma ordu komutanıydı. Çok zengin ve güzel olan Kara Fatma, milli ve İslami şuuru ile kendisine 500 gönüllü asker toplayıp, onlara komutanlık yaparak düşmanla savaştı."

1800’lü yılların sonunda vefat eden bu Mücahide Kürt kadını, dönemin Avrupa gazetelerinde “Kürt Prensesi”, “Kürdistanlı Kara Fatma” ve “Kürt Amazonu” olarak tanıtılmış ve cesareti ile konuşulmuştur.
Kürt kadını denilince akla Ehl’i Sünnet Ve’l Cemaat çerçevesinde yaşayan, Şafii mezhebine mensup; iffet, onur, şeref ve namusuna düşkün, Din’ü Devlet uğruna can vermeyi cana minnet bilen, sabır ve kanaat sahibi kadınlar gelir. Kürt kadını bu manada İslam kadını olmak gibi bir mükellefiyeti omuzlarında taşır, taşımalıdır. Kürt kadını İslam dünyasının saygın âlimlerinden haberdardır, onlara karşı hürmetkârdır. Diğer yandan Lenin nedir bilmediği gibi, Marx’ı da tanımaz ne dediğini de bilmez. Lakin dinsizliğin en büyük kötülük olduğunu bilir, işkenceyi bilir, evlatlarını kurban alan batıcılığı bilir ve ondan nefret eder. Diyarbakır’da akan kan canını yaktığı gibi Filistin’de akan kanda canını yakar. Moskova, Paris, Washington nesredir bilmez, ama Amerika’dan nefret eder, Rusya’dan nefret, İsrail’den nefret eder. Çünkü o sımsıkı İslam bağlısıdır. İslam’a ihanet edenden nefret ettiği gibi O’na düşmanlık edende nefret eder. Kürt kadını Kara Fatma gibidir, yiğittir, cesurdur, din için canını feda edecek kadar fedakardır ve olmak zorundadır. Çünkü O evlatlarını dinsiz görmek istemez, laik görmek istemez, aciz görmek istemez. Dindar ve yiğit görmek ister, Pazarlıksız Allah ve Resulü yolunda görmek ister…
Selam olsun Din’ü Devlet’in yılmaz savunucusu FATA REŞ’lere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder